lfü Livaneli ile ilgili ne yazsam eksik kalır. Aralık 2016’da onun 50. Sanat Yılı ile ilgili Barış ve Özgürlüğe Adanmış Yaşam: Livaneli” başlıklı bir sergi ve bir sempozyumun düzenlenmesine (Amaç Bükmen ve Güin Parlak ile) vesile olmuştum. Görkemli yaşamına ilişkin pek çok detayı bizimle paylaşmıştı. Aynı zamanda ne kadar tevazu sahibi olduğuna da yakından tanıklık etmiştik.

O yüzden Zülfü Ağabey için böylesi söyleşilere giriş yazıları” her zaman eksik kalır. Dünyada 20. yüzyıl içinde çağına damga vurmuş sanatçılar sayılırken Zülfü Livaneli adı her koşulda ön sıralarda yer alır. O bir dünya sanatçısıdır!

lfü Livaneli’nin hayatında eksik kalmış” bir parça var mı? Hedefleyip de ulaşamadığınızı düşündüğünüz bir yer kaldı mı?

İçimde şunu da yapmam gerekir diye bir heves bir hırs ya da benzer bir duygu yok. Çünkü nispeten uzun bir hayat yaşadım. Çok erken yaşlarda sanatla uğraşmaya başladığım için de hem müzikte hem edebiyatta kendimce beni tatmin eden eserler ortaya koydum sanıyorum. Bunun takdiri tabii kitlelere ait. Dolayısıyla içimde böyle bir şey yok. Tam tersine yapacaklarımı yaptım duygusu var. Ama tabii ki yazmaya devam ediyorum o da ayrı.

ok ülke, pek çok şehir gördünüz. Dünya vatandaşlığı yoluna çıkarken nasıl bir pasaporta sahiptiniz? Sonrasında sahip olduğunuz pasaportları ve hikâyelerini anlatır mısınız?

Pasaportlarım benim hayatımın özeti gibidir. Önce yurt dışına çıkmak istediğimde bir pasaport vermediler bana. Hapisten çıkmıştım. Bir sahte pasaport temin ettiler bu yurt dışına devrimcileri gönderen arkadaşlar, sağ olsunlar hiç unutmam. Ve başka isimle, Mehmet Yılmaz Basmacı adıyla yurt dışına çıktım. Daha sonra İsveç’te bir iltica başvurusunda bulununca soluk mavi Birleşmiş Milletler’in en alt düzey bir pasaportunu aldım. Sonra Türkiye’de af ilan edilince konsolosluğa müracaat ettim. Hiçbir suçumuz olmadığı hâlde ondan yararlanıp normal Türk vatandaşı pasaportu aldım. Daha sonra UNESCO’ya büyükelçi seçildiğimde UNESCO’nun en üst düzey kırmızı pasaportunu aldım. Diplomatik dokunulmazlığı olan Birleşmiş Milletler genel sekreteri imzasıyla sonra Avrupa Konseyi kimliğini aldım. Sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek diplomatik pasaportunu aldım. Yani cebimdeki kâğıtlar değişti ama ben hep aynı insan kaldım.

Aydınlar açısından yaşanması kolay olmayan bir ülkede, düşüncelerinizi açıklamaktan geri durmayan bir sanatçı olarak kendiniz için kaygı duyuyor musunuz?

Aydınlar için kolay bir ülkede değiliz! Bizden önceki kuşaklar çok acı çekti, hapislerde geçti ömürleri… Öldürülenler oldu. Yurt dışına gidenler oldu, sürgünler yaşandı. Bizim aydınıyla barışık olmayan bir devletimiz var. Ve bu asker, sivil, şu parti bu parti fark etmiyor. Her dönemde aydınına zulmediyor. Çünkü aydınlar, entelektüeller bir ülkenin hem dilidir hem de düşünme biçimidir. Dolayısıyla devlet kendi dilini kesiyor. Bunu bizim devletimiz yapıyor maalesef.

Röportaj: Nazım Alpman

Fotoğraflar: Cem Talu

Kaynak: İST Dergi

Daha Fazlası İçin Tıklayın