“Akasyalar Açarken girdi hayatımıza Filiz Akın ve ekrandan kalplerimize akarak girdi. Hayatımıza gireli 62 yıl oldu. Duvarların en güzel yerinde, aynaların en aydınlık köşesinde beyaz perdenin sonsuz ışığında hep onun resimleri vardı, hâlen var. (…) Yeşilçam’da zarafetin ve asaletin simgesidir Filiz Akın ve hep öyle kalacaktır.”
Filiz Akın için hazırlanan biyografi kitabında böyle diyor eski Datça Belediye Başkanı Şener Tokcan. Her bir sözcüğüne bire bir katıldığım bu tanımlamaların ardından Sevgili Filiz Akın’a sorularımı yöneltiyorum…
Kariyerinizde yapı taşı olmuş isimleri, dönüm noktalarını sorsak neler dersiniz?
Sinemanın deneyimli yönetmen ve yapımcıları, “sarışın” ve kolejli olmamdan dolayı beni ilk başta entelektüel, soylu, zengin bir kategori içinde değerlendirdi. Sinemamızın o dönem kadın oyunculara uygun gördüğü pasifliği, duygusallığı, masumiyeti bana da uygun gördüler. Yalnızlığa yakışan bir tavrım ve duruşum olduğu söylenirdi, bu da benim hoşuma giderdi… Memduh Ün’le ilk karşılaşmam [Akasyalar Açarken] çok kıymetlidir… Memduh Bey’in yanı sıra oyuncu kadrosundaki arkadaşlarım Cüneyt Arkın, Tanju Gürsu, Pervin Par, Özden Çelik, Mümtaz Ener ilk filmin zorluğu içinde bana destek olup kucak açtılar. Gurbet Kuşları kariyerimin en önemli yapı taşlarından biridir. Atıf Yılmaz’la çektiğimiz Utanç mesela önemli bir filmdir. Bende iz bırakmıştır… Kadir İnanır’la bu filmin çekimleri sırasında set arkadaşlığı konusunda birbirimize destek olmuştuk ama onun öncesinde Ankara Ekspresi filminde birlikte rol almıştık. Sevgili Ediz Hun’la başrolü paylaşırken Kadir daha yeni ve genç oyuncu olarak aramıza katılmıştı… Ve elbette Yılmaz Güney’li Umutsuzlar… Hayatımın en önemli filmi belki de. Yılmaz’ın yönetmenliği, sıra dışı yönetmen bakışı, beni bezgin hâle getirene kadar uyguladığı taktiği yaşamım boyunca unutmayacağım ve bir hediye olarak aklımın, kalbimin, sanat yaşamımın en önemli noktası olarak saklayacağım…
Bunlar dışında elbette 70’ler döneminde çektiğimiz pek çok film var. Rol arkadaşım Ayhan Işık’ın Tamirci Parçası filminde oyunculuğuna ve disiplinine hayran kalmıştım… Cüneyt Arkın’la çektiğimiz filmlerin her biri, örneklersek Küçük Sevgilim, Acı Hayat, Yarım Kalan Saadet, Oyun Bitti, Babaların Babası bana çok güç ve güven vermiştir… Ve kadim dostum Ediz Hun, her daim en severek çalıştığım, film çekimleri dışında pek çok organizasyonda birlikte olduğum aktördür ve benim sinema yolculuğumda çok kıymetlidir yeri. Yuvasız Kuşlar, Gül ve Şeker, Yaralı Kalp, Ankara Ekspresi bu filmleri unutmak mümkün mü? Tarık Akan en gencimizdi… Memleketim, Tatlı Dillim, Emine filmlerinde Tarık’la paylaştık başrolleri. Nasıl da yakışıklıydı. Onun daha sonra toplumsal hayata göre kendini geliştirmesi, bu konudaki çabaları müthiştir… Ve elbette Kartal Tibet, onunla ne filmler çektik… Beyaz Güller, Zambaklar Açarken… Onunla film çekmek benim için gerçekten çok keyifliydi… Bir de Geçmiş Bahar Mimozaları ile hayatıma giren Okan Uysaler’i es geçemem… Ancak elbette iki gözümün bir çiçeği canım oğlum İlker İnanoğlu’yla yaptığım filmler benim için çok kıymetlidir… Birbirimize desteğimiz o günlerden bu zamana sürüyor…
Hemen buradan anne oğul ilişkisine geçelim mi?
Geçelim elbette… İlker benim hayattaki en kıymetli varlığım. Kendimi en fazla sorguladığım, zaman zaman eksik bulduğum, yetmediğim zamanlar için acı çektiğim biriciğim. Sevinciyle kanatlanıp uçtuğum, torunumla hayatımın en büyük sevincini yaşadığım, ekranda izlerken en mutlu olduğum kişi oğlum… Hani derler ya onun parmağı acısa benim kolum felç olur diye, böyledir oğluma olan tutkum… Ancak İlker’in asla sahibi değil, yanında duran koruyucusu olmaya gayret ettim. Aldığı tüm kararlara saygı gösterip destek olmayı seçtim. Ben onun doğrularını destekleyip başarısında mutlu olurken gri günlerinde bana vereceği görevi sabırla bekledim… İlker’in annesi olmak hayatımın en kıymetli olgusudur…
Yine kariyerinize dönecek olursak, “dört yapraklı yonca” ifadesi size ne anlatıyor, neleri hatırlatıyor?
Türkan Şoray-Fatma Girik-Hülya Koçyiğit-Filiz Akın dörtlüsünü elbette… 60’lı, 70’li yıllarda başlayan dostluğumuzun bir bileşkesi… Hepimiz bir başka simge olduk… Türkan ikon denilince ilk akla gelen isimdi ve hepimizin bir adım önündeydi. Bir ikondu, hâlen de öyle. Hülya “masumiyet” tanımına en çok yakışanımızdı… Fatma Girik daha çok kırsal kesimin gözdesiyken ben de Avrupai, zengin, soylu ve kolejli kız olarak bu sınıflama içinde yer almıştım… Sinemamızın en güzel dönemlerinden birini anlatıyor bana dört yapraklı yonca tanımlaması… Arkadaşlığı, dostluğu, rekabetin en güçlü olduğu noktada asla çirkinleşmemeyi, kabalaşmamayı, kıskanmadan alkışlayabilmenin güzelliğini anlatıyor… “Dört yapraklı yonca”, hepimizin aynı zamanda kardeşi ve yol arkadaşı olan Bircan Usallı Silan’ın kitabının adıdır. Bizlerle yaptığı söyleşiyi topladığı kitabın adı… Ve bu ismi benim önerimle kitabına başlık yapmıştır…
Röportaj: Zeynep Gürbüz
Röportajın Devamı: https://www.istdergi.com/roportaj/yasamimla-sectiklerimle-keskelerimle-buradayim