Meydan çeşmeleri, sakalar, çeşme başı kavgalarıyla eski İstanbul’da çeşmeler…

 Geleneksel Osmanlı mimarisi içinde çeşmeler taş işçiliği, süslemeleri, hat sanatlarıyla özel bir alan oluştururken kimi çeşmeler de ilginç biçimleriyle dikkat çekiyordu. Söz gelimi Çengelköy Çeşmesi şişe biçimindeydi. Eyüp’te sütun çeşme dikkat çekiyordu. Büyükçekmece’nin aslan başlı çeşmesi dillere destandı. Küçüksu’nun Meydan Çeşmesi; Babıali’nin kapı çeşmeleri göz ve gönül okşayan kaynaklardı.

İstanbul’da suyun konutlara kadar ulaştırılması için XIX. yüzyılı beklemek gerekiyordu. Kentin iki yakasındaki suları evlere bağlama işini, kurulan su şirketleri üstlendi.

Osmanlı döneminde çeşmeler meydanlarda, yolcuların gelip geçtiği yerlerde, ibadet alanlarında, çarşı pazar yerlerinde, iskelelerin çevresinde yapılırdı. Halitağa Çeşmesi, Ayrılık Çeşmesi, Selamiçeşme, Çatalçeşme (Bostancı Çeşmesi) menzil çeşmeleridir. Bir anlamda namazgâh çeşmeleridir bunlar.

Örneğin Bostancı’daki Çatalçeşme, Anadolu’dan uzun bir yolculuk sonrasında İstanbul’un kapısına gelen yolcuların, kente giriş izni verilene kadar dinlendikleri, namaz kıldıkları bir su başıdır. Kendilerinin ve hayvanlarının su gereksinimini burada giderirlerdi.

Meydan çeşmeleri, dört bir yanı açık bir anıt görünümündedir. Bu tür çeşmeler, adından da anlaşılacağı gibi halkın su gereksinimini karşılama amacıyla açık alanlara yapılmıştır. Meydan çeşmelerinin en görkemli örneklerini Osmanlı’nın başkentinde görmekteyiz.

Çeşmelerin ilk açılışında bal şerbeti akıtılması da ilginç bir gelenek olarak çeşme tarihine geçer. Kimi çeşmelerden bir hafta boyunca şerbet akıtıldığı da tarihte kalmış bir gerçektir…

YAZI NECATİ GÜNGÖR

Devamı için: https://www.istdergi.com/tarih-belge/istanbulun-cesmeleri