Mimar Sinan’ın 1554-1562 yılları arasında Alibeyköy deresi üzerine yaptığı Mağlova Kemeri dünya su mimarisinin en önemli eseri olarak gösteriliyor.

İstanbul; tarih boyunca türlü medeniyetlere başkentlik yapmış bu şehir hem yöneticilerinin gözdesi hem de en büyük çilesi oldu. Büyük bir fay hattının üzerinde kurulu olmasıyla “küçük kıyamet” diye anılan depremler gördü. Evler yıkılmasın diye ahşaptan yapıldı, bu kez de yangınların esiri oldu. Bir de hiç bitmeyen derdi vardı İstanbul’un; üç tarafı denizlerle çevrili bu kadim ve büyüleyici şehir tarih boyunca hep temiz su sıkıntısı çekti.

Roma döneminde şehrin temiz su ihtiyacını gidermek adına bilhassa İstanbul’un kuzeyinde yer alan temiz su kaynaklarından şehir merkezine dek uzanan Aqueduct’lar yani su kemerleri inşa edildi ve bu kemerlerden gelen su sarnıçlarda depolandı. Bu döneme ait en bilinen kemerlerden birisi Unkapanı’ndan Aksaray yönüne giderken karşımıza çıkan Bozdoğan (Valens) kemeri.

Osmanlı dönemine geldiğimizde de su ihtiyacı bitmedi. Fatih Sultan Mehmet döneminde Bizans’tan kalan su kemerlerinin bir kısmı tamir edildi. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise su ihtiyacı had safhaya çıkınca Mimar Sinan’ın araştırmalarıyla, yıkılan birçok Roma dönemi su kemeri tamir ve tadil edildi ve çok sayıda da yeni su kemerinin inşası tamamlandı.

İşte çok önemli bir ihtiyacı karşılamak için inşa edilen bu yapıların bir kısmı bugün hem kullanılmaya devam ediyor hem de tarih ve mimari meraklıları için muhteşem bir gezi fırsatı sunuyor.