İstanbul, kendine özgü eşsiz atmosferi ile yıllardır birçok filme konu olmuş bir şehir. Sadece vapur yolculuklarının bile sinematografik ve şiirsel olduğu bu şehrin, başrol oyuncusu olduğu filmleri sıraladık:
Turist Ömer (1964) / Hulki Saner
Yeşilçam’ın çalışmayı sevmeyen, dalgacı ama yufka yürekli karakteri Turist Ömer, bir çetenin banka soygununda doldurduğu para dolu çantayı yanlışlıkla alır ve olaylar başlar. Çantadaki paranın bir kısmını kör bir kızın ameliyatı için harcayan Turist Ömer, bir kısmını da evlenmek isteyen arkadaşına hediye eder. Bunu fark eden çete Turist Ömer’in peşine düşer. Kovalamaca boyunca Turist Ömer’i bahçesinde izmarit topladığı Hilton Otel’de, Taksim Meydanı’nda, Gümüşsuyu’nda, Beşiktaş sahili çevresinde görürüz. Klasik bir Yeşilçam komedisi olan filmde, Turist Ömer sürekli sokaktadır. Filmin Taksim-Beşiktaş arasında geçen sahnelerinde, trafikte görülen birkaç otobüs ve araba, İstanbul’un henüz yoğun bir şekilde yapılaşmamış ve sakin halini gözler önüne seriyor.
Sevmek Zamanı (1965) / Metin Erksan
Metin Erksan’ın kült filmi Sevmek Zamanı, bizi İstanbul’un sakin köşelerinde bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Bir Yeşilçam klasiği olan zengin kız-fakir oğlan ilişkisini, alışılmışın dışında bir yorumla izleyicileriyle buluşturan film, Müşfik Kenter’in oynadığı Halil ve Sema Özcan’ın oynadığı Meral karakterinin yanı sıra İstanbul’un eşsiz güzelliklerini bizle buluşturuyor. Filmin başında, yağmurlu bir günde Halil’i ve Meral’i ayrı ayrı görüyoruz. Sakin ve geleneksel taraflarıyla öne çıkan Halil karakteri, Büyükada’nın gürültüden uzak atmosferiyle bütünleşiyor. Şehirli imajıyla öne çıkan Meral’iyse, sık sık Beyoğlu’nda yaptığı uzun yürüyüşler sırasında, şehrin dinamik aksında izliyoruz. Meral Galata’da bir balkonda sevgilisine başka bir adamı sevdiğini söylerken, arkasındaki 60’lı yılların naif İstanbul silueti rol çalıyor.
Ah Güzel İstanbul (1965) / Atıf Yılmaz
Eski bir İstanbul beyefendisi olan Haşmet (Sadri Alışık) ve büyük şehre gelip şarkıcı olmak isteyen Ayşe’nin (Ayla Algan) hikayesini anlatır. Soylu ve varlıklı bir İstanbul ailesinden gelmekte olan; fakat yıllara ayak uyduramamış Haşmet, babasından kalan yalıyı satmış, bahçesindeki gecekonduda satmaya kıyamadığı piyanosuyla birlikte yaşamaktadır. Geçinebilmek için tek yaptığı şey sokak fotoğrafçılığıdır. Bir gün yine fotoğraf çekerken Ayşe ile tanışır. Köyünden ünlü olmak için kaçan, genç ve saf Ayşe’ye kalacak yeri olmadığı için evini açar. Onu tanıdıkça ona karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Fakat Ayşe amacına ulaşır ve Haşmet’ten uzaklaşır. Ah Güzel İstanbul, o yıllardaki İstanbul’un güzelliğini gözler önüne seren bir kara komedi örneği.
Kilink İstanbul’da (1967) / Yılmaz Atadeniz
Türk sinemasının kült fantastik filmlerinden Kilink, İtalya’da yayınlanan çizgi roman dizisi ‘Killing’den Türkçe’ye uyarlanır. Sevilen çizgi roman dizisi daha sonra Yılmaz Atadeniz tarafından filmleştirilir.
Yıllardır tabutunda uyuyan, mumyalanmış vücuduna enjekte edilen bir karışımla hayata döndürülen Kilink’in, aksakallı bir dedenin yardımıyla Uçan Adam’a dönüşen Orhan’la mücadelesinin anlatıldığı bu anti-kahraman filminde, şehrin değişen yüzünün ilk sinyallerini görürüz.
Kilink ve Orhan arasındaki kovalamacanın geçtiği yerler, Boğaz’ın Avrupa yakasındaki henüz bomboş tepeleridir. Bunun yanı sıra, boğaz manzaralı bir ev ve çevresini gördüğümüz sahnelerde ise henüz inşaat halinde olan yapılara, İstanbul’un yapılaşma sürecine girdiğine tanık oluruz. Süleymaniye Meydan Çeşmesi, Dolmabahçe Camii, Gümüşsuyu Caddesi ve İnönü Stadı, Kilink’in kaçış sahnelerine fon olan mekanlardan bazıları. İstanbul’un geçmişine fantastik bir bakış içinse Kilink, mutlaka izlenmesi gereken kült bir film.
Salak Milyoner (1974) /Ertem Eğilmez
Kayseri’den İstanbul’a gelen Himmet, Saffet, Hayret ve Gayret’in babalarından kalan mirasın izini sürerken izlediğimiz filmde, şehir tüm naifliğiyle ön planda. Hikayesini hepimizin çok iyi bildiği filmin İstanbul sahnelerinin başlangıç noktası bir klasik olarak Haydarpaşa Garı.
Evinde kalacakları Mehmet Çavuş’u bulmak için Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda gördüğümüz dörtlü, daha sonra hazine aramaya Taksim Meydanı’ndan başlar. İnönü Stadyumu çevresi ve Mehmet Çavuş’un Altunizade’deki evinde devam eden arayışları sırasında, biz de yavaş yavaş yapılaşmanın arttığı ve trafik sıkıntısının başladığı bir İstanbul’a tanık oluruz.
Piano Piano Bacaksız (1991) / Tunç Başaran
Tunç Başaran’ın 1990 yılında çektiği Piano Piano Bacaksız’da, savaş zamanı bir köşkün odalarında yaşayan ailelerin yaşam mücadelelerini ve Kerim Bey’in onları fakirlikten kurtaracağına inandıkları planıyla nasıl hayata tutunduklarını izleriz.
Haliç kıyısında bir konakta çekilen filmde İstanbul’u ilk kez konağın penceresinden görürüz. Ardından ise yönetmen bizi, filmin küçük kahramanı Kemal’in gözünden savaş yılları İstanbul’unda bir gezintiye çıkarır. İstanbul’da yaşam koşullarının zorluğundan sık sık söz edilen filmde aslında şehir, hayran oldukları ve vazgeçemedikleridir. Filmde başrolün İstanbul’da olduğunu en iyi Kerim ve Kemal arasında geçen şu diyalog anlatır:
Kemal haritada İtalya’yı göstererek sorar ‘Çok mu büyük?’, Kerim ‘Çok’ der, Kemal bu sefer ‘İstanbul’dan da mı büyük?’ diye sorar, ‘Yok o kadar da değil’.
İstanbul Hatırası-Köprüyü Geçmek (2005) / Fatih Akın
Fatih Akın’ın belgesel filminin merkezinde İstanbul ve İstanbul’un sesleri var. Eşsiz şehir manzaraları eşliğinde İstanbul’dan grupların ve müzisyenlerinin performanslarını izlediğimiz film, herkesin içinde kendinden bir parça bulabileceği türden.