Atina’nın sahil semtlerinden Paleon Faliron’dayız. İstanbullu Rumların vazgeçilmez –boğaz, deniz, sahil gibi– sevdasından olsa gerek, İstanbul’dan Atina’ya göç eden Rumların en yoğun olduğu yerleşim merkezidir Paleon Faliron.
Bir zamanlar sadece sayfiye yeri olan ve denizine girilebilen Faliron semti, İstanbul’dan gelen Rumların birbirlerini mıknatıs gibi çektiği bir yerleşim merkezi olmuştu. Bakkalları, şarküterileri, pastaneleri, kahvehaneleri, fırınları, eğlence yerleriyle Paleon Faliron’da İstanbul’daki alışkanlıklarını sürdürmeye çalışan Rumlar, akşam saatlerinde kıyı şeridinde gezintiye çıkarken karşıdaki Aigina Adası’nda yanan ışıklara bakıp kendilerini Boğaz’da hissetmeye çalışıyorlar. Ama ne olursa olsun, hiçbir şeyin İstanbul’un güzelliğine benzemediğinin de bilincindeler. Sadece içlerini çekip “Ah İstanbul” demekle yetiniyorlar.
İstanbullu Rumların Atina’da kurdukları “küçük İstanbul”da “İstanbullu” olmalarının yanında bir başka ortak özellikleri de ezici bir çoğunluğun Fenerbahçeli olması. Fenerbahçeliler ile arada bir rastlanan Galatasaraylı ve Beşiktaşlılar aynı İstanbul günlerinde olduğu gibi birbirlerine sataşmaya devam ediyorlar. Rumların Yunanistan’da taraftarı oldukları takım ise doğal olarak AEK futbol, basketbol, voleybol kulüpleri. Bunun nedeni AEK’nın 20. yüzyılın başlarında Atina’ya gelen ilk İstanbullu Rumların 1924’te kurduğu futbol takımı olması. AEK’nın açılımı Athlitiki Enosi Konstantinoupoliton yani “İstanbullular Atletizm Birliği.”
İstanbul Rumlarının Atina’da birçok derneği var. Adalılar, İmrozlular, Kadıköylüler, Yeniköylüler gibi. Bayram günlerinde, bir kitap tanıtımı olduğunda ya da İstanbul konulu bir konferans düzenlenmişse söz konusu dernekler İstanbullu Rumlarla dolup taşıyor. Bu gibi özel toplantılara Türkiye’den akademisyenler de konuşmacı olarak davet ediliyor. Dernek toplantılarının eğlence programlarında ise İstanbul’un eski Rumca ve Türkçe şarkıları eksik olmuyor.
Aileler arasında gelişen arkadaşlıklarda Türkçe-Rumca karışımı bir dil kullanan İstanbullu Rumlar, İstanbul’daki alışkanlıklarını sofralarında, kahvelerde, alışverişlerinde de sürdürüyorlar. Mesela Paskalya, Noel ve Yılbaşı gibi özel günlerde aynı İstanbul’da kurdukları ve mezelerle donattıkları sofralarda olduğu gibi masalarından İstanbul usulü sakızlı Paskalya çöreği, yılbaşı çöreği, pastırma, salam, sucuk, beyaz peynir, kaşar peyniri, zeytin, patlıcan salatası, rus salatası, turşu, yalancı dolma, mücver, börek gibi mezeler; çay, rakı ya da Uzo (Yunan rakısı) gibi içecekler eksik olmuyor. Bu mezelerin tedarik edildiği yerler de hâliyle İstanbullu Rumların açtığı dükkânlar oluyor.
Paleon Faliron’daki İstanbullu Benitto şarküteri, biraz daha ötedeki Tünel bunların en belli başlıları. Özellikle Paskalya, Yılbaşı ve Noel zamanı Benitto ve Tünel şarküterilerinin içinde ve dışında uzun kuyruklar oluşuyor. Atina’nın merkezinde bulunan, aslen Kayserili bir Ermeni olan Miran’ın pastırma ve sucuklarının ünü tüm Yunanistan’a ulaşmış durumda.
Pastaneleri, İstanbul usulü Paskalya ve yılbaşı çöreklerini, piramit, ay çöreği, çatal, puf, şambaba, tulumba, profiterol, baklava, kadayıf, şekerpare, kazandibi, tavukgöğsü gibi kuru ve yaş pasta ve tatlıları aynı reçetelerle hazırlıyorlar ve “Rio”, “Damla”, “Despina” “Palet”, “Divan”, “Maxim”, “Saraylı” gibi İstanbuldayken işletmelerine verdikleri isimlerin aynısını Atina’da da kullanarak çoğu İstanbullu Rum müşterilerine hizmet vermeye devam ediyorlar.
İstanbul’un bu lezzetlerini Rumların açtığı lokanta ve pastanelerden öğrenen Yunan müşteriler de bu işletmelerin müdavimleri oluyor. Despina’nın milföyü, Rio’nun sakızlı paskalya ve yılbaşı çörekleri, Palet’in profiterolü, Saraylı’nın demli çayı ve ay çörekleri, Miran’ın pastırma ve sucukları, Benitto’nun ve Tünel’in salam ve turşuları, Aladdin’in ve Sinan’ın kebap ve lahmacunları, Sweet Melek’in pilavlı cızbız köfteleri İstanbul’u aratmıyor.
YAZI: STELYO BERBERAKİS
Yazının devamı için: