Büyükada’da aynı noktada inzivaya çekilen iki insan, iki farklı hayat hikâyesi…

Onu ilk kez kulübesinin kapısının önünde gördüğümde 17 yaşındaydım. 1978 yılıydı. Elleri, kolları havada, sesi titreyerek Adalı çocukların bahçesinden tavuklarını ve yumurtalarını çalıp güvercinlerini rahatsız ettiklerini, kulübesini taşladıklarını anlatıyordu. Heyecandan suratı kıpkırmızı olmuştu. Ben de heyecanlıydım. Büyükada’nın arkasında bir yabancının Robenson tarzı bir hayat yaşadığını duymuş, ilk fırsatta merak içinde arkadaşlarımla kapısında bitivermiştim.

Derme çatma kulübesinden uzanan tahtaların üstünde, kuruması için bırakılmış bir pantolon asılıydı. Kulübesinin ve kümeslerin arasında tavukları dolaşıyordu. Bahçesine özel bir kaktüs türü; yüzyıl bitkisi ve sabır ağacı diye bilinen ve ömrü boyunca sadece bir kez çiçek açan Güney Amerika kökenli “Agave Amerikana” ekilmişti. Böyle karmakarışık bir alanda şikâyetlerini haykırıyordu Franz Fischer ya da Kamil Kaya mı demeliyim?

Franz Fischer hakkında her daim çelişkili anlatımlar oldu çünkü hakkında kayıtlı bir şey bulmak neredeyse imkânsızdı. Gizemi de buradan geliyordu. İnsanlardan kaçıyor ve bu nedenle hakkında değişik efsaneler dillendiriliyordu.

Adalılar onun Alman ya da Avusturyalı olduğunu, sonradan Türk vatandaşlığına geçerek Kamil Kaya ismini aldığını biliyorlar. Bilinen adı Franz Fischer. 1900 ya da 1901 doğumlu. II. Dünya Savaşı’nda Nazilerden kaçarak İstanbul’a geldiği ve diğer Alman profesörlerle birlikte İstanbul Üniversitesi’nde ders verdiği, hatta bir gün onlarla çıktığı bir yat gezisi esnasında denizden gördüğü bu yeri beğenerek kulübesini inşa ettirdiği yönünde söylentiler mevcut…

YAZI: ADİL BALİ

 FOTOĞRAFLAR: AKİLLAS MİLAS

Devamı için: https://www.istdergi.com/sehir/yasam/adanin-robensonlari