Monologlar Müzesi canlı bir müze. Her odada oyunların oynandığı, seyirciyle oyuncunun hiç olmadığı kadar yakın olduğu, üretimin bitmediği bir yer burası. Bu fikir nasıl doğdu? Motivasyonunuz, çıkış noktanız ne oldu?

Ahmet Sami Özbudak: Yeni Metin Yeni Tiyatro projesinin bir dersinde ben böyle bir proje yapmak istedim. Genç yazarların olduğu bir proje bu. Balat’ta saha çalışması yaptım. İnsan hikâyesi avladım diyebilirim. Hatta oynanan ilk karakterlerden biri Balatlı bir meczup. 2016’da başladık. Birkaç günlük bir performans gibi başladı ancak öyle çok ilgi g.rdü ki kendiliğinden devam etti. Seyirci devam etmemizi istedi. Tek günlük performansla yola çıktık ve yedinci sezondayız.

Erol Babaoğlu: Başladığımız yer çökmek üzere olan bir yapıydı. İkinci performansı kaldırmayabilirdi orası (gülüşmeler). Yapı projeye çok yakıştı ancak sürdürülebilir değildi. Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nde devam ettik ve projenin fark edildiği, parladığı, yükseldiği yer oldu Yuvakimyon. Orada üç yıl kaldık.

A.S.Ö.: Yuvakimyon bizimle birlikte tanınır oldu. Bizden sonra sergiler yapıldı, klipler çekildi.

E.B.: Bizim projenin şöyle güzel bir yönü var. Benim metnim Balat ile ilgiliydi ve çevreyi oyuna doğaçlama şekilde dâhil etmeye müsaitti. Seyircinin hemen az önce geçtikleri yolu anlatıyordum oyunda. Canlı bir organizmanın içine girmiş gibi oluyordu seyirci. Semtin kendisi canlı bir organizma. Bir çarşının, yolun, mezatın içinden geçip bizim oyunumuza geliyor ve oyun sonunda aynı yerden tekrar geçiyorlar ama bu kez farklı bir bakış açısıyla… Hikâyelenmiş oluyor semt.

Balat proje için özellikle seçilen bir yer mi?

A.S.Ö.: Evet. Bence İstanbul’un en önemli yerleri buralar: Kumkapı, Samatya, Cankurtaran, Balat… Suriçi çok değerli. Karşıda ise Moda, Kuzguncuk, Üsküdar… Buralar İstanbul’un hafızası, dokusu, çekirdeği. İstanbul’un yaşam enerjisi burada. Bu toprağı kazdığınızda her an tarihî bir şey çıkabilir. Bendeki motivasyon bu. Burada hikâye kuyuları var, kendiliğinden. Bu projeyi Ataşehir’de bir rezidansta yapamazsınız. Bu bölgelerse insanların nefes alacağı bölgeler. İnsanlar kendi mahallelerine, semtlerine hapsoluyorlar ve hayatı kaçırıyorlar. Buraya geldiğin zaman aslında İstanbul’un gerçeğiyle, gerçek yaşamla tanışıyorsun. Bu çok kıymetli.

“Monologlar Müzesi Hostel” projesinde oyunlar dönüşümlü olarak çift dil ile oynanıyor. Ermenice, Fransızca, Almanca, İngilizce… Oyuncuların deneyimleri ve seyircilerin geri dönüşleri nasıl?

A.S.Ö.: Herkes bir şekilde tiyatro yapar. Bizim burada bir araya gelenler olarak ortak dertlerimiz var. Bizi bir araya getiren motivasyon bu. Balat’ta Ermenice oyun oynayacak, Queer hikâyeler anlatacak cesaretimiz var. Bu cesareti gösterirken de hikâyeyi çok nahif bir yerden anlatıyoruz.

B.B.: Burada oyuncu ve seyirci öyle yakın ki seyirciye yalan söyleme şansımız yok. O nedenle hayal kırıklığına uğrayan kimse olmuyor. Bu odada seyirciyle göz gözeyken hikâyeyi sahiplenmek ve içselleştirmek zorundasın. Bu oyuncu için çok keyifli bir deneyim. 15 dakikalık bir oyunu 4 kez üst üste oynuyoruz. Dönüşümlü, iki dilli oyunlarda seyirci başka oyuna geçmeyip iki kez aynı oyunu seyredebiliyor. Farklı dil olmasına rağmen oyundan aynı tadı alıyor. Çeviri için kulaklık takmayıp dili bilmese dahi oyunu seyredenler oluyor.

E.B.: Burada sinemada, televizyonda, farklı tiyatrolarda iş yapan insanlar olarak bir aradayız. Buradaki deneyimimiz çok keyifli. Tiyatro zaman ve mekânla ilgili bir mesele. Büyük sahnede, İtalyan sahnede buradaki yakınlık olmuyor. Burada dördüncü duvar yok, ışık tasarımı yok, perde yok. Burayı bir türlü bırakamıyoruz. Seyirci burada 5 oyundan 4’ünü seçebilir, üst üste aynı oyuncuyu seyredebilir, “her oyuna biraz bakayım” diyebilir. Her biri farklı bir deneyim imkânı sunuyor.

Kaynak: İST Dergi

Söyleşi: Cem Keser

Röportajın devamı için:

https://www.istdergi.com/sehir/tiyatro/monologlarin-balati